Translate
9 Mart 2016 Çarşamba
DÜNYANIN EN BÜYÜK HAREKET EDEN MAKİNESİ: F60
Dünyadaki enerji ihtiyacını karşılamaya yönelik çalışmalar, bir problemi çözerken yerini birden fazla probleme bırakmaktadır. Örnek vermek gerekirse, termik santrallerin enerji ihtiyacını karşılayamadığı noktaya gelindiğinde yerine nükleer santraller geliştirilmiştir. Fakat bu durum daha büyük problemleri de beraberinde getirmiştir. Termik santraller her ne kadar çevreye zarar verse de binlerce insanı katledecek güce sahip değillerdi. Fukuşima felaketinden sonra bunun bilincine varan Almanya, nükleer santrallerini kapatma kararı alarak termik santrale dönüş yapmayı planlamıştır. Fakat enerji ihtiyacının günümüzde çok fazla olması sebebiyle bu pek kolay olmayacaktır. Bu enerjiyi termik ile sağlayabilmesi için günlük 80 bin metre küp kömüre ihtiyacı vardır. Kararlarının arkasında durup bunu devam ettirmişler ve günlük 80 bin metre küp kömür ihtiyacını karşılayabilmek için çözüm arayışına girmişlerdir. Çözümlerinden biri olan F60, dünyada herkesin konuşmasına sebep olmuş devasa bir mühendislik harikasıdır.
Dünyanın en büyük hareketli makinesi olan F60 30 bin ton ağırlığındadır. 600 metre uzunluğunda ve 25 mürettebat ile hareket eder. F60 da 3 adet kazıcı kol bulunmaktadır ve her biri dakikada bir yüzme havuzu doldurabilecek kadar kazı yapabilmektedir. F60, kazı yapıp madeni çıkardıktan sonra, 600 metrelik taşıyıcı kanal ile kazdığı yerleri geri kapatmaktadır. Bu devasa mühendislik harikası günlük 150 bin metre küp kazı yapabilmektedir.
7 Mart 2016 Pazartesi
FORD FİESTA 1.4 80 HP
Bugün benim ilk göz ağrım olan Ford Fiesta 1.4 80 hp modelini inceleyeceğim. Ford'un B segmentindeki temsilcisi olan Fiesta, her neslinde sınıfında ilk üçe girmeyi başarmıştır. Yaklaşık 4 yıl kullanmış olduğum 2006 model fiesta comfortu detayı şekilde anlatacağım.

MOTOR
1.4 litre 80 beygir benzinli motora sahip olan bu model maksimum 132 nm tork üretebiliyor. Bu değerler düşük görünse de 990 kg olan bu aracı taşımakta hiç zorlanmıyor. Motorun 16 valf olması sebebiyle üst devirlerde güzel performanslar bile gösterebiliyor. Eski bir atmosferik olan bu motor, yakıt tüketimiyle biraz üzebilir. 4 yıl kullanımım sonucunda şehir içi 8-9 litre ortalama hesapladım.
KONFOR
Fiesta sert süspansiyon yapısı sebebiyle pek konforlu olduğu söylenemez. Kalın yanaklı lastiklerle bire bozuk zeminleri çok fazla hissettiriyor. Yalıtıma da hiç özenilmemiş ve tüm sesleri net bir şekilde duyabilirsiniz. Sürücü ve ön yolcu bölümünde yeterli diz ve baş mesafesi mevcut. 1.96 boyunda biri olarak çok sorun yaşamadan 4 yıl kullanabildim. Arka bölümde diz mesafesi sınıf sınırlarında fakat baş mesafesi oldukça yeterli.
YOL TUTUŞ
Sert süspansiyon yapısı sayesinde konforsuz bir sürüşe sahip olsa da oldukça güzel sürüş zevki veren bir otomobil. Bu sertlik virajlarda yana yatmayı engelleyerek oldukça stabil bir sürüş ortaya koyuyor. Bunun yanında çok doğal çalışan ve çok hisli direksiyonu sayesinde kontrollü bir seyahate olanak sağlıyor. Yüksek süratlerde iyice sertleşen direksiyonu, şehir dışında güvenli yolculuk sağlıyor. Zorlandığında önden kayma eğilimi gösteriyor fakat tamamen kontrolden çıkmıyor. Sürüş özellikleriyle tam bir eğlence makinesi.
GENEL ÖZELLİKLERİ
2006 model 1.4 Ford Fiesta 1.4 80 hp modeli donanım olarak pek bir şey sunmuyordu. Fakat o dönemin aynı segment otomobillerle karşılaştırıldığında yadırganacak bir durum değil. İki hava yastığı ve manuel klima standarttı. 2007 yılından itibaren ABS standart olarak sunulmaya başlandı. Hisli bir sürüş isteyen kullanıcıları tatmin edecek bir otomobil. 4 yıl boyunca ciddi bir masraf çıkartmadı. Fakat bir çok fiesteda görülen rölantide titreme sorunu bizim aracımızda da mevcuttu. Bunun haricinde problemsiz bir otomobil diyebilirim.
Tüm bu değerler göz önüne alındığında olumlu yönleri daha çok ön plana çıkıyor. Kişisel görüşüm para vermeye değecek bir otomobildir.
1 Mart 2016 Salı
İZAFİYET TEORİSİ (ÖZEL GÖRELİLİK)
Dışardan bakıldığında çok basit bir kavram olan fakat fizikçiler açısından oldukça karmaşık bir durumu 1905 yılında Albert Einstein özel görelilik teorisiyle açıklamıştır. Oldukça sıra dışı ve herkesin ilgisini çekebilecek bu konu oldukça şaşırtıcıdır. Einstein'a göre cisim, zaman ve hareket birbirlerinden ayrılamaz ve biri olmadan diğeri de olamaz. Bu teori uzay ve zamanla ilgili birçok soru işaretlerini giderebilmiştir.
İzafiyet teorisine göre zaman her şartta aynı şekilde akmamaktadır. Yani zaman bükülebilen bir kavramdır. Bu teori zamanın farklı akabileceğini göstermektedir. Fakat fizikçiler zamanın sadece ileri yönde aktığını ve bulunduğunuz andan geriye gidilemeyeceğini söylemektedir. Einstein; zamanın akışını yerçekimi ve hareketin bükebildiğini söylemiştir. Yani farklı hızlardaki iki cisme göre hızlı olanda zamanın daha yavaş olduğunu söylemektedir. Başka bir taraftan yerçekiminin fazla olduğu bir ortamda az olan bir ortama göre yine daha yavaş akmaktadır. Bu durum çoğu kez duyduğumuz ikizler paradoksunu hatırlatmaktadır.
İkizler paradoksunda; dünyada olan ikiz kardeşlerden birini, bir uzay aracıyla ışık hızına yakın bir hızda uzaya gönderip geri dönmesi beklenir. Uzay yolcusu geri döndüğünde ikizini kendisinden çok daha fazla yaşlanmış bulacaktır. Aynı şekilde ikiz kardeşlerden birini yerçekiminin dünyadan yüksek bir gezene gönderirsek, geri döndüğünde kardeşini yine kendinden fazla yaşlanmış bir biçimde bulacaktır.
İzafiyet teorisi formülleri:E=mc²
Bu teorinin getirdiği bir diğer kuram ise ışık hızı; gözlemcinin ve ışık kaynağının hareketi ne olursa olsun aynı hızda görünür. Örnek olarak bir insanı ışık hızının %70 i gibi bir hıza çıkardığımızda, ışığı duran bir insanla aynı hızda görecektir.
Peki zaman duruma göre farklı akabiliyorsa zamanda yolculuk mümkün müdür ? Fizikçiler bu konuda fikir ayrılığı yaşamaktadır. Birçok fizikçi zamanın sadece ileri aktığını ve geri dödürülemeyeceğini düşünmektedir. Bir kısmı ise geri dönmenin mümkün olduğunu düşünmektedir. Fakat eğer zamanda geriye bir yolculuk yapılabiliyorsa, bu durum büyük anne paradoksu gibi bir soruna yol açmaktadır. Büyük anne paradoksu; bir insanı geçmişe gönderip büyük annesini öldürmesi sağlandığında gelecekteki kendisini yok etmesi anlamına gelmektedir. Yani tarihin akışını değiştirmiş olacaktır. Zamanda yolculuğun yapılamayacağına inanan fizikçiler, doğanın kendisini korumak için zamanın hep ileri aktığını düşünmektedir. Doğa tarihe müdahale etmemize engel olmaktadır.
Herkesin tanıdığı Albert Einstein, akıllara durgunluk veren teorisiyle asırlarca takdir kazanacak ve şöhretini koruyacaktır.
İzafiyet teorisine göre zaman her şartta aynı şekilde akmamaktadır. Yani zaman bükülebilen bir kavramdır. Bu teori zamanın farklı akabileceğini göstermektedir. Fakat fizikçiler zamanın sadece ileri yönde aktığını ve bulunduğunuz andan geriye gidilemeyeceğini söylemektedir. Einstein; zamanın akışını yerçekimi ve hareketin bükebildiğini söylemiştir. Yani farklı hızlardaki iki cisme göre hızlı olanda zamanın daha yavaş olduğunu söylemektedir. Başka bir taraftan yerçekiminin fazla olduğu bir ortamda az olan bir ortama göre yine daha yavaş akmaktadır. Bu durum çoğu kez duyduğumuz ikizler paradoksunu hatırlatmaktadır.
İkizler paradoksunda; dünyada olan ikiz kardeşlerden birini, bir uzay aracıyla ışık hızına yakın bir hızda uzaya gönderip geri dönmesi beklenir. Uzay yolcusu geri döndüğünde ikizini kendisinden çok daha fazla yaşlanmış bulacaktır. Aynı şekilde ikiz kardeşlerden birini yerçekiminin dünyadan yüksek bir gezene gönderirsek, geri döndüğünde kardeşini yine kendinden fazla yaşlanmış bir biçimde bulacaktır.
İzafiyet teorisi formülleri:E=mc²
Bu teorinin getirdiği bir diğer kuram ise ışık hızı; gözlemcinin ve ışık kaynağının hareketi ne olursa olsun aynı hızda görünür. Örnek olarak bir insanı ışık hızının %70 i gibi bir hıza çıkardığımızda, ışığı duran bir insanla aynı hızda görecektir.
Peki zaman duruma göre farklı akabiliyorsa zamanda yolculuk mümkün müdür ? Fizikçiler bu konuda fikir ayrılığı yaşamaktadır. Birçok fizikçi zamanın sadece ileri aktığını ve geri dödürülemeyeceğini düşünmektedir. Bir kısmı ise geri dönmenin mümkün olduğunu düşünmektedir. Fakat eğer zamanda geriye bir yolculuk yapılabiliyorsa, bu durum büyük anne paradoksu gibi bir soruna yol açmaktadır. Büyük anne paradoksu; bir insanı geçmişe gönderip büyük annesini öldürmesi sağlandığında gelecekteki kendisini yok etmesi anlamına gelmektedir. Yani tarihin akışını değiştirmiş olacaktır. Zamanda yolculuğun yapılamayacağına inanan fizikçiler, doğanın kendisini korumak için zamanın hep ileri aktığını düşünmektedir. Doğa tarihe müdahale etmemize engel olmaktadır.
Herkesin tanıdığı Albert Einstein, akıllara durgunluk veren teorisiyle asırlarca takdir kazanacak ve şöhretini koruyacaktır.
Etiketler:
1905,
Albert Einstein,
Büyükanne Paradoksu,
Cisim,
E=mc²,
Fizik,
Hareket,
Işık,
Işık Hızı,
İkizler Paradoksu,
İzafiyet Teorisi,
Özel Görelilik,
Yerçekimi,
Zaman,
Zamanda Yolculuk
20 Şubat 2016 Cumartesi
KARA DELİK
Kara delikler, Albert Einstein'nın izafiyet teorisi ile doğrudan bağlantılıdır. Kara delik; yüksek miktardaki maddenin bir noktada toplanarak, çok güçlü çekim oluşturduğu bir kozmik cisimdir. Bu cisimlerin çekim kuvveti o kadar güçlüdür ki, ışığı bile içine çekmektedir. Atom büyüklüğünde olan bir kara delik ağırlığı, çok büyük bir dağın ağırlığına sahip olabilir. Kara delikler üç boyutlu olmadıkları için hacimleri sıfır kabul edilir. İzafiyet teorisine (genel görelilik kuramı) göre, kara deliğin içinde zaman ya çok yavaş ya da hiç akmamaktadır. 3 çeşide ayrılır. Bunlar; ilksel, yıldızsal ve süper kütleli kara deliklerdir.
İlksel kara delikler; atom kadar küçük ve çok yüksek kütleye sahip kara delikler olarak düşünülmektedir. Bu çeşidin big bang ile oluştuğu tahmin edilmektedir.
Yıldızsal kara delik ise en çok rastlanılanıdır. Yaklaşık olarak 20 adet güneşin kütlesine eşit olan ve ömrünü tamamlamış yıldızların oluşturduğu çeşittir.
Süper kütleli kara delik, kütlesi ve büyüklüğü bulunduğu galaksiye göre değiştiği söyleniyor. Bulundukları galaksilelerle aynı anda oluştukları düşünülüyor. Samanyolu galaksisindeki süper kütleli kara delik Sagittarius A olarak adlandırılmıştır.
İlksel kara delikler; atom kadar küçük ve çok yüksek kütleye sahip kara delikler olarak düşünülmektedir. Bu çeşidin big bang ile oluştuğu tahmin edilmektedir.
Yıldızsal kara delik ise en çok rastlanılanıdır. Yaklaşık olarak 20 adet güneşin kütlesine eşit olan ve ömrünü tamamlamış yıldızların oluşturduğu çeşittir.
Süper kütleli kara delik, kütlesi ve büyüklüğü bulunduğu galaksiye göre değiştiği söyleniyor. Bulundukları galaksilelerle aynı anda oluştukları düşünülüyor. Samanyolu galaksisindeki süper kütleli kara delik Sagittarius A olarak adlandırılmıştır.
15 Şubat 2016 Pazartesi
UZAYLILAR BİZİMLE İLETİŞİM KURDU MU ?
Birçoğumuzun en büyük merakı "Evrende bizden başkaları var mı ?" ve "Uzaylılar gerçek mi ?" sorularıdır. Bu konuda farklı görüşler olsa da, ünlü bir astrofizikçi olan Neil Degrasse Tyson şunu söylemektedir: "Evrende bizden başkasının var olmadığını söylemek, okyanustan bir kap su alıp orda balinalarını yaşamadığını söylemektir." Bu sözü yeterince açıklayıcıdır. Fakat sadece onun sözü yeterli değildir ve birçok bilim insanının kabul ettiği deliller de mevcuttur. Bu delillerden en kesin olanı da uzaydan alınan o sinyaldir.
Dünya dışı yaşam araştırma projesi olarak bilinen SETİ nasa tarafından 1971 yılında kurulmuştur. Seti projesi, Philip Morrison gibi ünlü bilim adamlarının öngürüleriyle hazırlanmıştır ve bu projede kullanılan radyo teleskopları evrende en çok bulunan hidrojen atomunun devinim frekansı olan 1420 MHZ ile sinyal göndermektedir. 15 Ağustos 1977'de fizikçi Jerry Ehman radyo teleskoplarının verilerini incelerken normal dışı bir şeyle karşılaşmıştır. Her gün yaptığı kontroller sonucunda hiçbir değişme göremezken 15 Ağustos 1977 günü 72 saniye süren güçlü bir sinyalle karşılaşmıştır. Bu sinyalin önemi sadece güçlü olması ve 72 saniye sürmesi değildir. Onu bu kadar şaşırtan şey, sinyalin nokta atışı yaparak öngörülen frekansta yani 1420 MHZ de olmasıdır. Bu sinyalin dünyadan herhangi bir radyo dalgası olduğunu düşünebilirsiniz. Fakat bu frekans aralığının dünyada kullanılması yasaktır ve dünyada herhangi bir yerden yayılmış bir sinyal olsaydı tekrar yakalanabilirdi. Bu sinyal 1420 Mhz ile 72 saniye süreyle gelmiştir ve tüm bilim dünyasını ayağa kaldırmıştır. Verileri inceleyen Jerry Ehman, "Bu uzaylıların bize merhaba demesi anlamına geliyor." açıklamasını yapmıştır. Bugün birçok bilim adamı o sinyalin dünya dışı bir yaşam olduğunun kanıtı olarak bakmaktadır. Bu sinyal uzaylıların varlığının kesin kanıtı olmasa da herkesi üzerinde düşündürmüş ve üzerindeki ilgiyi ilk günkü gibi korumaya devam etmektedir.
Jerry Ehman'ı şaşırtan o sinyal
Dünya dışı yaşam araştırma projesi olarak bilinen SETİ nasa tarafından 1971 yılında kurulmuştur. Seti projesi, Philip Morrison gibi ünlü bilim adamlarının öngürüleriyle hazırlanmıştır ve bu projede kullanılan radyo teleskopları evrende en çok bulunan hidrojen atomunun devinim frekansı olan 1420 MHZ ile sinyal göndermektedir. 15 Ağustos 1977'de fizikçi Jerry Ehman radyo teleskoplarının verilerini incelerken normal dışı bir şeyle karşılaşmıştır. Her gün yaptığı kontroller sonucunda hiçbir değişme göremezken 15 Ağustos 1977 günü 72 saniye süren güçlü bir sinyalle karşılaşmıştır. Bu sinyalin önemi sadece güçlü olması ve 72 saniye sürmesi değildir. Onu bu kadar şaşırtan şey, sinyalin nokta atışı yaparak öngörülen frekansta yani 1420 MHZ de olmasıdır. Bu sinyalin dünyadan herhangi bir radyo dalgası olduğunu düşünebilirsiniz. Fakat bu frekans aralığının dünyada kullanılması yasaktır ve dünyada herhangi bir yerden yayılmış bir sinyal olsaydı tekrar yakalanabilirdi. Bu sinyal 1420 Mhz ile 72 saniye süreyle gelmiştir ve tüm bilim dünyasını ayağa kaldırmıştır. Verileri inceleyen Jerry Ehman, "Bu uzaylıların bize merhaba demesi anlamına geliyor." açıklamasını yapmıştır. Bugün birçok bilim adamı o sinyalin dünya dışı bir yaşam olduğunun kanıtı olarak bakmaktadır. Bu sinyal uzaylıların varlığının kesin kanıtı olmasa da herkesi üzerinde düşündürmüş ve üzerindeki ilgiyi ilk günkü gibi korumaya devam etmektedir.
O sinyali yakalayan Big Ear radyo teleskobu
Etiketler:
1420 megahertz,
15 Ağustos 1977,
1971,
1977,
Big Ear,
Hidrojen,
Hidrojen atomu devinim frekansı,
Jerry Ehman,
Neil Degressa Tyson,
Philip Morrison,
Radyo,
Radyo Teleskobu,
Seti,
Uzay,
Uzaylı,
Wow sinyali
9 Şubat 2016 Salı
YAKIT PİLİ TEKNOLOJİSİ
Dünyada artan enerji ihtiyacından dolayı çevre kirliliği her gün daha da artmaktadır. Fosil yakıtlar ve nükleer santraller kullanılarak üretilen enerji büyük bir karbon salınımına sebep olmaktadır. Bilim yeni kaynak arayışlarına devam ederken önemli bir kaynak olabilecek bir yöntem keşfetmişlerdir. Bu yöntemin kullandığı yakıt doğadan en çok bulunan hidrojen elementidir. Hidrojen, yakıt pili diye bilinen sistemde enerjiye dönüştürülerek yok denecek kadar az kirlilik yaratmaktadır. Bilim adamları geleceğin enerji kaynağının hidrojen olduğunda hemfikirler.
1838 de Cristian Friedrich Schönbein adında bir bilim adamı tarafından yakıt pili çalışma sistemi ortaya koyulmuştur. Yaklaşık 110-120 yıl boyunca geliştirilmesi üzerine çalışılmış, ilk verimli örnekleri 1960 yılında uzay araçlarında kullanılmak üzere tasarlanmıştır. Yakıt pilleri, düşük enerjili bir reaksiyon ile enrji açığa çıkarırlar. Reaksiyondaki yakıtın elektron ve protonları ayrılarak elektrik akımı oluşturur. Sessiz ve temiz bir yöntem olan yakıt pili teknolojisi, yakın tarihte hayatımızın bir çok alanında görmeye başlayacağız. Bugün birçok otomotiv şirketi de bu konuda ciddi yatırımlar yapmaya başlamıştır. Geleceğimizin kurtuluşu hidrojen sayesinde olacağına inanılmaktadır.
1838 de Cristian Friedrich Schönbein adında bir bilim adamı tarafından yakıt pili çalışma sistemi ortaya koyulmuştur. Yaklaşık 110-120 yıl boyunca geliştirilmesi üzerine çalışılmış, ilk verimli örnekleri 1960 yılında uzay araçlarında kullanılmak üzere tasarlanmıştır. Yakıt pilleri, düşük enerjili bir reaksiyon ile enrji açığa çıkarırlar. Reaksiyondaki yakıtın elektron ve protonları ayrılarak elektrik akımı oluşturur. Sessiz ve temiz bir yöntem olan yakıt pili teknolojisi, yakın tarihte hayatımızın bir çok alanında görmeye başlayacağız. Bugün birçok otomotiv şirketi de bu konuda ciddi yatırımlar yapmaya başlamıştır. Geleceğimizin kurtuluşu hidrojen sayesinde olacağına inanılmaktadır.
6 Şubat 2016 Cumartesi
HELİKOPTERİN GELİŞİMİ
Çocukluğumuzda hem çok sevdiğimiz hemde sesinden korktuğumuz mükemmel hava aracı helikopter bugün ki konuğumuz. Herkesin ilgisini çeken, sesini duyunca işi gücü bıraktırıp kendini izleten bu aracın tarihi gelişimi çok uzun bir süreye yayılmıştır. Her zamanki gibi bu başarının arkasında da hayallerinden vazgeçmeyen insanlar yatıyor.
Helikopter; dikey olarak hareket edebilen, öne arkaya sağ sola gidebilen ve havada sabit durabilen hava aracıdır. 16. yüzyılda Leonardo Da Vinci tarafından yapılan bir tasarım ile adından söz ettirmeye başlamıştır. Fakat 20. yüzyıla kadar birçok bilim adamı bu konuda çalışmış olsa da bir sonuca varamamıştır. Bu kadar çalışma yapılması gelecektekilere ışık tutmuştur. Yaydan enerji alanı, buhar gücü ve elektrik enerjisi ile çalışanı yapılmaya çalışılsa da doğru sonuca ulaşılamamıştır. İlk başarılı örneği 1907 yılında Fransız mühendis Paul Cornu yapmıştır. yerden 4-5 metre yükselerek, yaklaşık 20 metre yol alabilmiştir. Bu başarıyla tarihe yazılmıştır. Bu hayalin peşinde koşan Rus bir mühendis olan İgor Sikorsky bir çok denemenin ardından başarılı olmadığı için Amerikaya giderek uçaklar alanında kendini geliştirdi. Bu sırada sermaye biriktirerek bugün ki Sikorsky markasını yarattı.
Helikopter; dikey olarak hareket edebilen, öne arkaya sağ sola gidebilen ve havada sabit durabilen hava aracıdır. 16. yüzyılda Leonardo Da Vinci tarafından yapılan bir tasarım ile adından söz ettirmeye başlamıştır. Fakat 20. yüzyıla kadar birçok bilim adamı bu konuda çalışmış olsa da bir sonuca varamamıştır. Bu kadar çalışma yapılması gelecektekilere ışık tutmuştur. Yaydan enerji alanı, buhar gücü ve elektrik enerjisi ile çalışanı yapılmaya çalışılsa da doğru sonuca ulaşılamamıştır. İlk başarılı örneği 1907 yılında Fransız mühendis Paul Cornu yapmıştır. yerden 4-5 metre yükselerek, yaklaşık 20 metre yol alabilmiştir. Bu başarıyla tarihe yazılmıştır. Bu hayalin peşinde koşan Rus bir mühendis olan İgor Sikorsky bir çok denemenin ardından başarılı olmadığı için Amerikaya giderek uçaklar alanında kendini geliştirdi. Bu sırada sermaye biriktirerek bugün ki Sikorsky markasını yarattı.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)