Ucu bucağı olmayan merak duygusu,
insan oğlunu hep ileriye taşımayı başarmıştır. Uzağı merak etmiş, uzağa
ulaşınca hep daha uzağa gitmek istemiştir. Yaya olarak gidebildikleriyle
yetinmemiş, hayvanları kullanarak günlerce uzağın neresi olduğunu bulmaya
çalışmıştır. Uzağa ulaştığında, buraya nasıl daha çabuk ulaşırım diye düşünmüş
durmuştur. Karanın en ucuna gelip denizin diğer tarafını görmek istemiştir.
İnsanlarda bitmek bilmeyen bu merak duygusu; gemilerin, trenlerin, otomobillerin,
uçakların ve daha birçok ulaşım aracının meydana gelmesini sağlamıştır. Bu
saydığımız araçların hepsi tek bir amaca hizmet etmektedir: Daha uzağa nasıl
gidebilirim ? Şimdi bu sorunun cevaplarından biri olan uçağın, tarihsel
gelişimini anlatalım.
Uçmak; bugün birçok eylemin en uç noktasını anlatır. İnsanlık için de en
uç nokta sayabiliriz. Bu konu asırlarca araştırılmış ve üzerine çalışmalar
yapılmıştır. İlk olarak nerede ve ne zaman yapıldığı bile bilinmeyen
uçurtmalardan başladığı düşünülmektedir. Bilinen dönemler çerçevesinde, bir
araştırmacı olan Eimler 11. yüzyılda planör deneyleri yapmıştır. Leonardo Da
Vinci de uçak konusunda birçok tasarım yapmıştır. 17. yüzyılda Hazarfen Ahmet
Çelebi de kanat takarak kendini Galata Kulesinden kendini bırakmıştır.
Francoise Pilatre adında bir bilim insanı 18. yüzyılda balon ile uçma konusunda
deneyler yapmıştır. 1883 yılında John Montgomery uçabilen bir planör yapmayı başarmıştır. Fakat
o zamana kadar yapılmış tüm hava araçları havada kısıtlı süre kalabilmektedir. Bu
durum Wright kardeşlerin aklına fikir getirmiş ve sürekli uçuş sağlayan bir
hava aracı tasarlama üzerinde çalışmalara başlamışlardır. 1903 yılında ilk başarılı uçuşu
gerçekleştirmişler ve tarihe sürekli uçuşu sağlayan ilk hava aracının mucitleri
olarak geçmişlerdir. Bu araç geliştirilerek savaşlarda kullanılmıştır. Jet
motorlarının da icadıyla hava ulaşımında da kullanılmaya başlanmış ve
günümüzdeki konumuna gelmiştir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder